Sunday, July 18, 2010

yeni bir gün yeni bir terslik

geçen iki günün ardından dünden başlayan başka bir terslik yine başımızda. bu defa sadece benimle ilgili diil.bizim çamaşır makinası delirmiş. daha önceden delirmiş idi aslında ama artıkın iyice kafayı yedi. çalıştırınca deli gibi dönemye başlıyor.dengesi şaşmış. tamirci de gelmiş verdiği öneri şu:" fişi çıkarıp ters takın düzelir, düzelmezse parçayı değiştiririz." işte çalışmadığını görelim de hemen değiştirelim parçayı diye yapıyor bence ya neyse...
zaten biraz daha tamir edilirse aldığımız para kadarını tamirine harcamış olucaz. napsak bilmiyorum.
neyse dün akşam koydum makinaya çamaşırları düzeldi diye ama başladı yine deli gibi dönmeye. pelin de sen bırak dedi, ben çalıştırırım belki zaman geçince düzelir diye. ama olmamıs. eve biraz önce geldim, çamaşırlar ölece duruyodu makinada:( hemen 56/3 e sordum, onlara götürdüm. içinden rengi çıkanları pelin ayırmıs akşam. zaten içindeki elbise de makinaya atılmazmıs. öle dedi pelin. elbise bi garip mi olmus ne? neyse en azından artık beğenmediğim beyazları yok:)

ben en iyisi iş bulur bulmaz hemen bi makina alim:)

Saturday, July 17, 2010

İki İlginç Zaman...

dün çok ilginç başladı sevgili blog. önce saatleri karıştırdım. 16:45 olan saati dörde çeyrek var olarak anlayınca gitmeyi planladığım okuma ziyan oldu. o da yetmemiş gibi okumaya gitmek için gidemediğim Nietszche konferansı çok güzelmiş( şüphem vardı da sanki:() sonra taksime gittim,ohhh Tatavla Keyfine gittik Kumbara'da misler gibi. Oynadık oynadık... Güya Yılmaz ve Pelin evde olmayı planlıyorlardı ama Ahretliime yakalanmışlar Taksim'de:) üstüne bi de cüzdanımı unuttuğumu fark etmem süper oldu gerçekten. o da yetmezmiş gibi aman kredi kartı var ondan çekerim de peki kredi kartı neyin içindeydi. iyice gel git akıllı olmuştum. bütün bunlar bugünüme de sirayet etti tabi ki. dün akşam Kumabaradan sonra Nayaha gittiğimizden gece Bilge'de kaldım. dolayısıyla hala cüzdanım yoktu. ofise (Greenpeace) gittim yüzyüze görüşmelerini yapmak için ölece bekledim ama çok az kişi geldi. neyse ki Burak ve Ezgi geldi. pek seviyorum ikisini de. şenlendim biraz. ama bütün gün aralarında bana bakıp fısıldadılar. her seferinde de bana bişi itiraf etmek istediklerini söyleyip saçmaladılar. mesela ben gayim, o lezbiyenmiş falan diyip beni kandırdılar hep. ama hala paramız yoktu ve beşiktaşa gitmek zorundaydık. herkesin akbili vardı benim akbilim de boştu. ve 2 liram vardı. yolda gördüğümüz her yiyecek çok iç açıcıydı ve nargile kokuları içinde çalışmak çok acı verdi. beşiktaş takımında da para yoktu. işte sevgili okuyucu böyle bişi yüzyüzeci olmak.
o kadar zaman sonra tek param olan 1 lira ile eve geldim ve işte kör talihim o noktada aklandı zira açtım ve sevgili pelin misler gibi makarna yapmıştı ve de bu lezzeti mis gibi yayık ayranı ve de turşu ile süslemişti. seviyorum seni pelin:) sanırım şanssız gibi görünüyorum kendime ama oldukça şanslıyım bir kaç konu hariç...

burdan ezgi, burak ve de sonradan onlara katılan kadire sesleniyorum. eğer ben yokken nargile falan içerseniz, size diyecek bir lafım olacaktır elbet.Lakin sevgili burak düşününüz efenim kafanızı karıştırmayınız ve bana da bir çözüm bulunuz.

mesajlardan sonra.. bu yazıda adı geçen her bireyi ayrı ayrı seviyorum...

Emel

Tuesday, July 13, 2010

hep bakılır....

şimdi pelin benim falıma bakıyo. yaşlı bi kadın varmış özlemli bir kavusma gerçekleşecekmiş. sanırım babanemle görüşiciz. uzun yollar aşan bi mektup gelcekmiş. bu devirde mektup da kalmadı ama... 4 kişi varmış falımda yollarda arz-ı endam eden ve de bu mektubun geldiği yere gidiyolarmıs üstelik de zorlu bir göreve onları bekliyormus ve de bir tanesi bu işin içinde kaybolup gidiyomus. amanın hayır olsun:)
telvemi de beğenmedi, dibe çökmüş. sanırım Yılmaz'ın intikamını alıo. falımdaki entellektüel orta yaşlı adam( kimse artık) arkasındaki kötülükle baş başa kalmış. tabağıma baktı da pelin hiç bişi çıkmadı dedi. çıka çıka yerdeki kurbağayı yakalayan kartal çıkmış. neyse artık.

şimdi neden falla başladık diye sorarsanız(gerçi bilen bilir) her daim türk kahvesi içiyoruz, ardından da hayatımıza yön versin diye kahve falı bakıyoruz. değil tabi. eğleniyoruz baya. özellikle ben insanların baktığım her falını tek hikaye üzerinden ilerletince daha eğlenceli oluo her şey: Bulut o kadın yine burda ama daha silik çıkmış, sanırım hayatından çıkıp gidio:) falan filan gibi.
öle işte...

devam edilir...

şimdi yılmazın falıyla karşınızdayız.
tahmin edeceğiniz üzere falda ben(pelin) çıktım.. bir türk filmi sahnesinden fırlamışçasına kahve falındayız efendm el ele göz göze falan..
telvesi dibine çöktüğünden şimdi emel biraz sinirlendi.falı beğendiremedik hatuna. bunun dışında dileğin de çalışırsan olcak falan gibi kıvırtarak klasik bir yorum da yaptı saolsun..
bu kadar..

56/4 de fal bakılır

merhaba sevgili takipçiler ben pelin. şifremi unuttuğumdan mütevellit emelin hesabından yazmaktayım.

emel şu an kahve falıma bakıyo ben de sizle paylaşayım istedim.(pek güzel uyduruyor nitekim ama falımda görmediği hayvan kalmadı, kobra yılanının kafasının arkası, gergedanlar, timsahlar.. hayvanlara da dikkat bu arada...) bunların yanında iyi şeyler de gördü neyse ki, her falda olduğu gibi yine kocaman bi kısmetim olduğunu söylüyor ama nerdedir o kısmet ne zamana kadar bekleyeceğim bilemiyorum:( dağlar falan aşmam gerekiyormuş..

ilerleyen günlerde daha nice fallarda buluşmak dileğiyle..

Sunday, July 11, 2010

Biz Geldik:)

zamskalar bahtiyar,
56/4 sonunda blog açtı. Fikir nerden çıktı diye sorarsanız daire 5(http://dairebesinmaceralari.blogspot.com/) i pek beğendik; çok eğlendik.
Hayatımızda ilginç şeyler cereyan etmekte her daim. Eeee o vakit bunları paylaşalım dedik. Bundan sonra da mümkün oldukça yazıciz. Blog açıldı diye tembellik edip evden takip etmeyin gelin. Hep türk kahvesi var, balkon var:)

Siz de yazmak isterseniz 56/4 maceralarınızı bekleriz.

Emel, Pelin